14 Temmuz 2015 Salı

Ergene nehri

Okul öncesi dönemde Babaeskinin Düğüncülü köyünde dedem ve anneannem sinema işletmeciliği yaparken yaz aylarında annemler beni oraya bırakırdı, köyün sokakları kerpiçten yapılmış evleri, muhteşem bakkalları o zamanlar efsane gibi gördüğümüz seyyar dondurmacı, hep hatırımda. Köyün en merkezi yerinde cami bulunurdu, tam karşısında birbirine bitişik iki kahvehane ve o zaman ki gözlerimle baktığımda yaprakların bulutlara değdiği dev çınar ağaçları yer alırdı, bizim köye birkaç kilometre uzaktan geçen ergene nehri vardı, o zamanlar ergene nehri bana İstanbul boğazı gibi gelirdi, çılgınca akan sular sonsuz derinlikler ve insan boyunda yayın balıkları hayal ederdim, biz genelinde dayımla birlikte ava çıktığımızda, ergene nehri'nin yakınlarında avlanırdık, bazen de nehrin delta yaptığı yerlerde akım hızının yavaş bölgelerde yüzmek için suya girerdik, aslında ne kadar tehlikeli davranışlarda bulunduğumu şimdi çok daha iyi anlıyorum, beş yaşında bir çocuk ergene nehrinde yüzer mi ? demek ki şansım yaver gitti herhangi bir şey olmadı. Genelde dayımla Düğüncülü köyünden Alpullu'ya giderken ergene nehrine yakın yolları tercih ederdik, hemen yanımızdan büyük bir hızla akan nehir gerçekten dehşet vericiydi, ama tahmin ediyorum şu anda ergenenin yerinde yeller esiyor, belki kanalizasyon akımını benzer çok ince bir dere kalmıştır , düşünebiliyor musunuz ben yüzmeyi ergenede öğrendim şu anda yanından bile geçemezsiniz, ben Ercüment Sönmez Güdücüoğlu olarak düğüncülü köyündeki yıllarımı sıklıkla hatırlıyorum, oradaki arkadaşlarım özellikle hayatımdan hiç çıkmayan kan kardeşim Hasan Gürses'i.

Dr. Ercüment Sönmez Güdücüoğlu
sonmezguducu@gmail.com